Kara İftira: Dönüm Noktası
KAYNAK İÇİN KOYU RENK KELİMELERE TIKLA
2003 yılında (20 yaşında), aslen Kars’lı ancak Miami, Florida’da yaşayan Kürt/Türk kökenli bir aşiret tarafından hakkımda asılsız bir tecavüz iddiasında bulunulduğunda Miami, Florida’da yaşıyordum. Kars bölgesini irdelememin nedeni herhangi bir ayrımcılık yapmak değil, yörenin kadına yönelik şiddet ve namus cinayetleri ile sık sık gündeme gelen bir bölgemiz olması.
Arka plan:
Kadının ağabeyi kaportacı dükkanı olan ve arabalarımızla ilgilenen bir tamirciydi. Bu nedenle hem annemin hem de benim kendisiyle tanışıklığımız vardı. Varlıklı bir aileden olduğumu öğrendiğinde, beni kız kardeşlerinden biriyle evlendirmek için tuzak kurmak istedi. Olaylar yaşandıktan bir süre sonra, ortak tanıdıklarımızdan, bu adamın Türkiye’deki kız kardeşlerinden birini evlat edinmek suretiyle yaşını küçülterek ABD'ye getirdiğini ve benimle kardeşini uzun zamandır tanıştırmaya çalıştığını öğrendim.
Bu kara iftiradan bir hafta sonra, soruşturma sırasında ben hala tutukluyken, genç kadın Nermin Karga ölü bulundu. Bu olay, resmi kayıtlara intihar olarak geçti. Aramızda herhangi bir tatsızlık yaşanmadığı için, ilk başlarda kadının bir iftira atarak benim hayatımı mahvettiği düşüncesiyle kendisini suçlu hissetmesinden dolayı intihar ettiğini düşündüm. Ancak olaydan neredeyse bir yıl sonra, 2004’te maktulün ağabeyi İsmet Karga (Johne Kars) 'kan parası' istemiyle ailemi aradı. “Oğlunun ailemize yaşattığı utançtan dolayı kız kardeşimize kıymak zorunda kaldık...'' cümlesiyle söze girerek, telefonda annemden yüklü bir miktar 'kan parası' talep ettiklerini öğrendim. Bu tanıdık ifadeleri duyduğumda, bunun artık bir intihar olmadığına, bir namus cinayeti olduğuna ikna olmuştum.
Soruşturma, aklanma:
Miami polisinin yaptığı soruşturma sonucunda savcılık, kabul edilebilir delillerin yetersizliğinden dolayı aleyhimdeki davanın düşürülmesi talebinde bulundu ve hakim de bunu onayladı. ('Beraat' yani suçsuz bulunmak ve 'aklanmak' farklı kavramlardır. Hakkımda ABD'de verilen karar (exoneration), Türkiye'deki takipsizlik kararına karşılık gelmektedir ve hukuken 'aklanmak' anlamına gelmektedir. Beraat, bir kovuşturma sonucunda suçsuz bulunmaktır. Hukuk dilinde aklanmak ise, bir soruşturmadan dolayı tutuklanıp henüz kovuşturma başlamadan veya kovuşturma esnasında davanın düşmesi usulüyle serbest bırakılmak ve hiçbir hukuki ceza/kısıtlama/yaptırım olmaksızın yaşamına kaldığın yerden devam etmek demektir.
Benim lehime olan birkaç önemli kanıt:
-
Sözde-cinsel saldırının ardından maktul ile birlikte binayı terk ederken, asansörde ve lobide bizi gösteren CCTV (güvenlik kamerası) görüntülerindeki öpüşme sahneleri son derece samimi ve sevgi doludur.
-
Doktor raporu, kadının bedeninde (iddiasının aksine) hiçbir fiziksel şiddet/darp/zorlama belirtisi olmadığını gösterdi. DNA testi sonuçları da negatifti.
-
Ezberletilmiş ve yeterince prova edilmemiş olduğu için olsa gerek, maktulün polise verdiği ilk ifade ile aynı gün doktora verdiği ikinci ifade birbirini tutmuyordu. Mağdur hayatta olmadığı için olası bir çapraz sorgulama imkanı yoktu.
Bu nedenlerle dava ABD’de reddedildi.
Hukuki yetki alanı:
Geleneksel olarak Türkiye'nin bazı bölgelerinde, bir erkek bakire bir kadınla ilişkiye girerse onunla evlenmesi beklenir. Bu yüzden kadının, aile/aşiret zoruyla bu yalan suçlamayı yapmak zorunda kaldığına inanıyorum. Olaydan bir yıl sonra (2004) kadının erkek kardeşi İsmet Karga (Johne Kars), benim yüzümden kız kardeşine kıymak zorunda kaldığını ve 400.000 dolar “kan parası” ödenmediği takdirde Türkiye'de bu davayı yeniden açtıracağını söylemek için annemi aradı. Özel bir kanun, iki Türk vatandaşı arasında meydana gelen ve suç şüphesi bulunan durumlarda, eğer ilgili ülkede olayla ilgili bir yargılama yapılmadıysa Türkiye'ye yargılama yetkisi verir.
Çifte yargılama:
''Bir insan aynı suçtan dolayı iki kez yargılanamaz.'' Ama....
2003 yılında Florida savcılığı tarafından dava reddedildiği ve takipsizlik kararı verildiği için, Kadıköy Cumhuriyet Savcısı teknik olarak ABD'de hiç yargılanmamış sayıldığım iddia etti. Ülkemizin yetiştirdiği değerli ve yetkin hukukçular olan, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi dekanı Prof. Dr. Köksal Bayraktar ve Bahçeşehir Üniversitesi, Global Hukuk Devleti İlkeleri Programı Direktörü Prof. Dr. Feridun Yenisey ise dosyam hakkında yayınladıkları 'bilimsel mütalada': ABD'de verilen takipsizlik kararının savcılık tarafından bağımsız olarak verilmediği, sadece talep edildiği, sonuçta kararın altında bir Yargıç imzası olduğu için 'iş bu takipsizlik kararının da bir mahkeme kararı' olduğu izah edildi. Ama mahkeme bu gerçeğe kulaklarını tıkamayı seçti. Şeref Dede, İbrahim Şahinkaya, Soner Babalık, Doç. Dr. Yüksel Yalova gibi ünlü avukatların itiraz ve savunmaları da bu ve benzeri hukuk ihlallerini sık sık irdeledi. Ne var ki Türk mahkemeleri, bu bilimsel mütala ve itirazları ısrarla görmezden geldi. Türkiye, 2005 yılında ABD'den resmi olarak iade edilmemi talep etti ve iki ülke arasındaki anlaşma gereği Türkiye'ye gönderildim. ABD'de iade sürecinde altı ay gözaltında kaldım. Türkiye'de duruşmayı beklerken bir altı ay daha tutuklu kaldım.
Türkiye'de beraat:
2010 yılında, tüm maddi delillerin ışığında, Kadıköy 3. Ağır Ceza mahkemesi beni tecavüzden suçsuz buldu ve zorla ırza geçme suçundan beratime karar verdi. Ancak bana, reşit olmayan biriyle 'rızası ile' birlikte olmak gibi bir maddeden, yani olayın yaşandığı 'Florida'da karşılığı olmayan bir suçtan' 1 yıl 8 ay ceza verdi. Avukatlarım, mahkemenin bana her maddeden beraat vermesi durumunda, Türkiye Cumhuriyeti'nin beni ABD'den haksız yere zorla iade ettirdiği ve uzun bir tutukluluk süresine maruz bıraktığı için çok yüklü bir tazminat ödemek zorunda kalacağını, bunun yaşanmaması için mahkemenin teknik olarak bana 'rızası ile birliktelik' cezasını verdiğini söyledi. Ayrıca ceza gerekçesi olarak gösterilen 'rızası ile cinsel birliktelik' maddesi Florida'da bizim yaş grubumuzdaki insanlar için suç olmadığından, bu cezanın verilmesi ABD ile TC arasındaki 'şartlı iade' anlaşmasına ve 'cezanın karşılıklılığı ilkesine' (yani uluslararası hukuka) da aykırıydı. Her ne kadar tecavüzden beraat etmiş olsam da, bu reşit olmayan kişi ile birliktelikten dolayı verilen 1 yıl 8 aylık 'rızası ile birliktelik' cezası kararına da itiraz ettim. Beraat kararının ardından itiraz üzerine inceleme yapan Yargıtay savcılığı (yani aslında beni suçlaması gereken makam) beni haklı buldu. Bana verilen 1 yıl 8 ay mahkumiyet kararının bozulması gerektiği, buna ek olarak dosyanın 'Zamanaşımı' kapsamına girdiği yönünde görüş bildirdi ve davanın düşmesini talep etti. Olayla Yargıtay incelemesi arasında oldukça uzun bir zaman vardı; Yargıtay, itirazımı 2014 yılında (yani olaydan 11 yıl sonra) inceledi.
Hiçbir şey olmasa da bir şeyler oldu:
2005 yılında mahkeme heyeti, teknik imkansızlıklar nedeniyle güvenlik kamerası kasetlerini izleyememişti. Bunun yerine video, tapelenmek üzere polise gönderildi. Mahkemenin incelemesi için asansör video görüntülerini tapeleyen İstanbul Emniyeti Foto-Film Şube memurunun yaptığı bir hata nedeniyle Yargıtay, maktulün iddiasını şiddetle çürüten delillerin bulunduğu güvenlik kamerası video kaset görüntülerini tanımamaya ve tüm bu görüntüleri dosya dışı tutmaya karar verdi. Bu somut kanıtın tanınmaması nedeniyle, zorla ırza geçmek suçundan hakkımda verilmiş olan beraat kararı da bozuldu ve aleyhimde ceza verildi. Ceza verirken de bunun bir 'kanaat cezası' olduğunu belirtti.
Yani daha basit Türkçe ile, somut delile dayalı olmayan bir ceza. İkinci yargılama sırasında, bu bariz hatanın düzeltilebilmesi için videonun yeniden incelenmesini talep ettim. Ancak taleplerim sebepsiz yere defalarca reddedildi. Bunun üzerine hatanın düzetilmesi için Yargıtay'a temyiz başvurusunda bulundum ve dava 2015 yılında ikinci kez Yargıtay'a gönderildi. Bu maddi hatanın temyiz sırasında mutlaka düzeltileceğini düşünerek, olayı yargının sorumluluğuna bıraktım. Avukatım Soner Babalık'a temyizin sonuç bildirimi gönderildi, ancak kendisi ani bir kalp krizi nedeniyle hayatını kaybetti. Ben bu dönemde dünyanın öbür ucunda lisansüstü eğitimime ve görev yaptığım insan hakları vakıflarına odaklanmış durumdaydım. Mahkumiyetin onaylandığını ve kesinleştiğini ancak 2017 sonlarında bir rastlantı sonucu öğrendim. Uzun süredir savaş halinde olduğum ve beraat ettiğim dava artık bir mahkumiyette dönüşmüştü. Bunu takiben avukatım Doç. Dr. Yüksel Yalova aracılığıyla hem Yargıtay hem de Anayasa Mahkemesi'nde bu karara itiraz etmek istedim. İtirazlarım ''karardan sonra 30 günlük süreyi geçirmişsiniz'' gerekçesiyle reddedildi. Ayrıca 2017 yılında yerel mahkemeye yapılan bu teknik hatadan dolayı Yargılamanın yeniden yapılması başvurusunda bulundum ve 2005 yılındaki CCTV (güvenlik kamerası) görüntülerini tapeleyen emniyet görevlisinin yaptığı bariz hatayı, uzman bir kuruluştan bilimsel görüş alarak açıkça gösterdim, ancak bu başvurum da reddedildi.
Gerçekler:
Olayın yaşandığı şehirde yapılan soruşturma ve kovuşturma kapsamında Türk yargısına iletilen orijinal dosyada: Maktulün benim yanıma gelirken (kendisi asansörle yukarı çıkarken) ve binadan çıkarken (asansörle ikimiz birlikte aşağı inerken) CCTV (güvenlik kamerası) görüntülerinde teşhis edildiğimiz anların zaman kodlarını gösteren Florida Eyaleti Aventura Polis Departmanı resmi polis tutanağı mevcuttur. Bu, tartışmaya kapalı, somut bir bulgudur. Türkiye'de yargılama esnasında savcılık ve avukatlarım tarafından gözden kaçırılmış bir detaydır. 2016 yılında iltica (siyasi sığınma) başvurusu hazırlıkları sırasında Kanada'daki göçmenlik avukatım Erin C. Roth tarafından keşfedilmiştir. Olay yeri polisinin mahkemeye bildirdiği resmi teşhisidir. Ne ilginçtir ki, yıllar sonra dünyanın bir diğer ucunda, aynı görüntüleri tekrar inceleyen İstanbul Emniyeti Foto-Film Şubesi memuru görüntüleri tapelerken farklı bir teşhiste bulunmuş. ABD polisinin video araştırma ve soruşturma notlarından habersiz olarak görüntüleri inceleyen ilgili Türk memur tarafından tespit edilmiş olan zaman kodları farklı. Olayı inceleyen ABD'li dedektiflerin mahkemeye sunduğu resmi belgedeki teşhis ve zaman kodları, Türkiye'de mahkeme kararıyla incelemeyi yapan memura iletilmemiş veya gözden kaçmış olmalı. İki belgedeki zaman kodları uyuşmuyor; birlikte aşağı iniş anı aynı, ama maktulün yukarı çıkış anı farklı/hatalı tespit edilmiş. Türkiye'de tapelemeyi yapan memur, samimi öpüşme sahnelerinin yaşandığı CCTV asansör iniş görüntülerinde bizi doğru teşhis etmiş, yani benim beraat kararıma gerekçe olarak gösterilen iş bu asansör ile birlikte aşağı iniş görüntüleri hem ABD, hem de Türk polisi tarafından doğru teşhis edilmiş, ikisi de inenlerin biz olduğundan emin. Ancak maktulün yukarı çıkışı esnasında bizim yine birlikte yukarı çıktığımızı varsayarak başka bir çifti teşhis etmiş. Bu da apaçık, maddi bir hatadır. Kısacası, Amerikan polisinin (olay yeri polisi) Türk yargısına ilettiği resmi delil karartılmış ve yok sayılmıştır. Bu, belki de yalnızca bir tapeleme hatasıdır. Bu bariz hatayı açıklayan bir Bilimsel Görüş de var. İşte bu yöntem ile hakkımdaki 'beraat' kararı, bu basit ''hataya'' dayandırılarak, Yargıtay tarafından -somut delillerden yoksun bir kanaat cezası olarak- 'suçsuzdan suçluya' çevrilmiştir.
Dikkat çeken bir diğer önemli nokta da, hakkımdaki 2010 tarihli beraat kararının Yargıtay'da kimler tarafından ve nasıl bozulduğu. Kararın bozulması için Yargıtay 14. Ceza Dairesinde yapılan oylamada 5 hakim yer almış. Yazılan muhalefet şerhlerinde (karşı oylar), lehimde oy kullanan 2 hakim benim suçsuz olduğumu ve beraat etmem gerektiğini savunurken, aleyhimde oy kullanan 3 hakim de beraat kararının bozulup cezaya çevrilmesi yönünde karar vermiş. Aleyhimde oy kullanan bu üç hakimden ikisi sonraki yıllarda FETÖ mensubu oldukları gerekçesiyle tutuklandı ve halen tutuklu durumdadır. Kadıköy Ağır Ceza Mahkemesi yargılaması ve Yargıtay 14. Dairesi itiraz sürecinde, müşteki (karşı taraf) tarafından sık sık ateist kimliğim üzerinden karalama yapılan bu davanın beraat kararı, İslami bir terör örgütü mensubu olduğu tescillenen hakimler Kamuran Çokal, Esabil Saylak ve FETÖ liderlerinden olduğu açıkça bilindiği için 15 Temmuz'dan beri firari durumda olan Kadir Kayan tarafından 2014 yılında bozulmuştur. Bu ne menem bir rastlantıdır? Beraat kararımın bozulması yönünde oy kullanan 3 hakimin üçünün de kısa süre sonra meslekten ihraç edilerek tutuklanması ve hapis cezası istemiyle FETÖ mensubu olduklarının tescillenmesi, hakkımda yapılan bu hukuki operasyonun siyasi bir emir veya motivasyonla gerçekleştiği tezini destekliyor.
Sonuç olarak...
Bu talihsiz olay 2003 yılında yaşandı. 2003 yılında ABD'de dava düştü. Daha sonra Türkiye'de yargılanıp beraat ettim ve 2010'da ikinci kez aklanarak ismimi temize çıkardım. Ama bu kara iftirayı haber yapan hiçbir basın kuruluşu, Türkiye'deki beraat kararını ve aynı davadan iki farklı ülkede iki kez aklanmış olduğumu haber yapmadı. 2016'nın sonlarına kadar kesinleşmiş bir cezam yoktu ve temiz bir adli sicil kaydım vardı. Ancak 2017 yılında Kanada'da yaşarken ve masumiyetimi bir değil iki kez ispat ettiğimi düşünürken, daha önce suçsuz bulunduğum davayla ilgili ortada hiçbir yeni delil olmadığı halde 10 yılı aşkın bir mahkumiyet kararım olduğunu öğrendim.